İnsanlar günlük yaşamda birbirleriyle farklı yollar aracılığıyla etkileşim içinde bulunurlar. İnsanların hareketleri, kendi çevrelerindeki kişilerin hareketini etkilemektedir, bu da sosyal etkileşimin oluşması anlamına gelmektedir. Bu sosyal etkileşimler, iletişim, konuşma ve dil olmak üzere üç farklı boyutta incelenebilir.
Dilbilimsel bakış açısından iletişim; düşünceleri, duyguları ve fikirleri ifade etmek ve anlamak amacı ile kurala dayalı akıl sistemlerinin dil kodları olarak tanımlanmıştır. Bir kod rastgele sembollerin düzgün sıralı bir hale gelmesini ve bu kodu bilen başka bir kişinin de bu kodun içeriğini anlamasını sağlayan bir kurallar sistemidir (McLaughlin, 2006).
Bir iletişimin kurulabilmesi için bir kod en azından iki kişi tarafından paylaşılmalıdır. Eğer gönderen (konuşmacı) ve alan (dinleyici) farklı kodlar kullanırlarsa herhangi bir bilgi alışverişinin olması mümkün değildir (McLaughlin, 2006).
İnsanlar iletişim kurmak için el kol işaretleri, mors alfabesi ve yazı olmak üzere birçok yönteme başvururlar. Ancak, bunların içinde en eski ve en geçerli olanı konuşmadır. Konuşma iletişim kurmak amacıyla, konuşma düzeneğinin nöromüsküler kontrol yolu ile konuşma seslerinin üretilmesidir. Konuşma düzeneği gırtlak, yutak, yumuşak damak, dil, dişler, dudaklar ile birlikte ağız ve geniz boşluklarından oluşmaktadır (McLaughlin, 2006). Konuşma bu düzeneklerde üç düzeyde meydana gelir: solunum, sesleme (ötümleme/fonasyon), sesletim (artikülasyon) (Ege, 2010)
Dil, anlamları ifade etmek için toplumlarca paylaşılan, rastgele seçilmiş ama gelenekselleşmiş, kullanımları kurallara bağlı olan semboller sistemidir (Ege, 2006). Günümüzde dil farklı bakış açılarından tanımlanabilmektedir. Dilin esas özellikleri her bir bilirkişinin bilim dalına ya da odak noktasına göre değişebilmektedir. Bazıları dili sınıflandırma aracı görerek dilin sosyal bir davranış olduğuna odaklanmışlardır. Diğerleri öte yandan bizim üstün zekâmıza benzer olarak dili karmaşık bir beceri olarak görerek, dili insanların öğrendiği birçok davranıştan birisi olarak görüyorlar. Son olarak, dili zekâ kuralları sistemi olarak görerek bazıları da dilin yapısını vurgulamışlardır (McLaughlin, 2006).
Sosyal Bir Araç Olarak Dil: Sosyodilbilimciler (Austin, 1962; Searle, 1969) dilin insan etkileşimlerinde sosyal bir araç rolünü olduğuna değinmektedirler. Bu kişiler dilin sosyal etkileşimden farklı bir biçimde var olmadığını vurgulamaktadırlar. Bu görüşe göre, dilin esas görünüşleri, konuşma sebeplerimizden (niyetler), konuştuğumuz hallerden (durumlar) ve belli durumlara dayanarak farklı biçimlerde konuşmamızdan (değişimler) oluşmaktadır (McLaughlin, 2006).
Öğrenilmiş Bir Davranış Olarak Dil: Dili sosyal bir araç olarak kabul etmenin yanı sıra, davranış bilimciler (Örneğin; Skinner, 1957) dilin öğrenilmiş bir davranış olduğunu vurgulamaktadırlar. Bu görüşe göre, dil sosyal olaylar sonucunda öğrenilmiş sözlü bir davranış biçimidir. Diğer bir deyişle, konuşuyoruz çünkü konuşmamız diğer kişilerin davranışlarını olumlu yönde etkilemektedir. Başkalarının bizim sözlü davranışımıza cevap verme yöntemleri, bizim gelecekte nasıl ve ne zaman konuşacağımızı belirleyecektir (McLaughlin, 2006).
Akıl Kuralları Sistemi Olarak Dil: Psikodilbilimciler (Berko Gleason, 2001; Bloom& Lahey, 1978; Chomsky, 1957; Hockett, 1960) dili akıl kuralları sistemi olarak görmektedir. Psikodilbilimcilere göre kişi, dünya hakkında fikirlerini belirtmek amacı ile sembolleri (sözcükler) düzene sokarken akıl kurallarını (grammer) kullanmaktadır (McLaughlin, 2006).
Bloom ve Lahey (1978), dilin üç bileşenden oluştuğunu kabul ederler; biçim (form), içerik (content), ve kullanım (use) (Bloom ve Lahey, 1978 s:11-23) . Biçim bileşeni, sesbilgisi, biçimbilgisi ve sözdizim yapılarını içerir. İçerik, dilin anlam bilgisini; kullanım ise, dilin iletişim amacına yönelik işlevlerini içeren edimbilgisi (kullanımbilgisini) içerir. Geleneksel dilbilim, bu bileşenleri dilin anlambilgisi (semantik), sesbilgisi (fonoloji), biçimbilgisi (morfoloji), sözdizimi/dizinbilgisi (sentaks) ve edimbilgisi / kullanımbilgisi (pragmatik) ana katmanları olarak beş kurallı sistem ve altalanlar olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda her bileşen dilbilimde kendi alt disiplinini de doğurmuştur. Dili incelerken beş bileşen birbirinden ayrı betimlense de birbiriyle çok sıkı bağıntılı, girişik, tek bir sistem olarak algılanır. Dil edinimi, kavram gelişimi ve buna bağlı olarak çocuklarda dil ve konuşma bozuklukları gibi alanlarda öncelikle bu ayrımı bilmek önemlidir (Topbaş, 2010). Dil gelişimi ve bozuklukları çok çeşitlidir. Normal dil gelişiminin zamanı ve sırası da çeşitlilik gösterebilir. Dil bozuklukları, hafiften şiddetliye, alıcı dilden ifade edici dile, konuşma üretiminden iletişimsel yeterliliğe kadar değişebilir (Kuder, 1997) . Normal olanı saptamak zordur. Bu bağlamda ne de belirli bir gelişme evresinde dil gelişiminde tam olarak ne olduğunu saptamak çok zordur.